19 Mart 2021 Cuma

sessiz.

göğsünde, kollarında, dizlerinde ve saç aralarında, mutlaka kediler uyutan, sırt çantasında şiir kitapları, aşk mektuplarını taşımakla meşhur; ben buranın değilim, buralı değil, buraya ait değilim.

buradan öylesine, geçip gidiyorum, hoşça kalın, tanıştığımıza memnun olurdum eğer tanışsaydık, başka bir çağ başka bir evrende... diyerek ve saçlarım gözlerim kara, ellerim kemikli, parmaklarım uzun, kalbim dondurucu kışlara gebe; eskiden ilkbaharları, ilk yazları severdi artık nasıl olduysa... üstelik çok üşür oldu artık en sıcak havalarda.

belki yirmi yılı ömrümün, aramakla ve bulamamakla, geri kalanında rüzgarda yönünü kaybetmiş uçurtma misali... 

hüzünlü kadınları sevdi, istanbul ile arası hep flu, kendisiyle bir dargın bir barışık, insanlara hayretle ve hiç anlamayan gözlerle, insanlara eskiden çok öfke, şimdiyse hudutsuz bir boşlukla; niye böyle nasıl böyle keşke böyle diyerek, dünyayı sırtında bir kambur, evini üstünde bir kabuk, yarasını derisi gibi taşırken; intihar edemeyecek kadar inançlı, devam edemeyecek kadar aciz, hem sonra babaannemi nasıl üzerim gibi dertleri, güzel şarkılar ve şiirler ve filmlerle, kalbini oyalarken ve aslında kalbi yine de bir kurşun gibi akarken öte dünyalara, yaşamak idare etmektir ama haddinden uzun sürüyor sanıyor insan bazen.

eski kelimelerle ve tetikleyen astımımla, bir kuşun kafesinde inatla kanat çırpması ve kanatlarını yormasına benzetirken ömrümü özenle, saçlarımdaki kırmızılıkları kederle taramıș, yüzümdeki benleri, boynumdaki ve kol üstlerimdekileri sayarken çocuk gibi, çocuk gibi olmayı aslında hiç bilemediğimi fark ettim. 

nereye gitsem sekiz yaşında annesiz bir kadın, gözleri hep parçalı bulutlu, kalbi dalgalı bir hayatı, ben seçmedim böyle doğdum böyle öleceğim diye çatmıș kaşlarını, dişlerini sıkarak ve yumruğunu, çok bölünmüş uykusuyla, meydan okumuș bazen bir altmış sekizlik boyuyla.

omuzlarım dik fakat başım eğik; ikisinin çelişkisiyle, kavgası dövüşüyle bir serçe gibi bastığım yerde hiç iz bırakmadan; bir öyle hafif, öyle kaçtı kaçacak, yaşayan, bir kadın olarak...

bu dünyadan, bir akşamüstü sahilde yürür gibi geçip gideceğim...

------------------------

İşte senin için bir şarkı (tıkla)

7 Şubat 2021 Pazar

 Benim bir kavgam var.

Artık kendimle dövüşüyorum. 

Derdim benimle, yanlış anlama n'olur. İnsanın kendine telafisi yoktur.

Biliyor musun?

Kedilerin nereye gittiğini merak etmiyorum artık. Hiç rüya görmediğim uykularımda neden inlediğimi de. 

Annemi bile özlemiyorum artık. Mahalle bakkalımızın yerine başkaları gelmiş, yerinde ne var merak etmiyorum. İçimde göz kırpan küçük bir kuzey yıldızı vardı, yönümü onunla tayin eder, evimi onunla aydınlatırdım. O yıldız ne olduysa ışığını yitirdi. Kaybolmak, karanlıkta kalmak sorun değil de...

O yıldıza bakmayı seviyordum ben.

Benim içimde çapalarla, tırpanlarla, meşalelerle boğazıma yürüyen öfkeli bir kalabalık. 

Benim boynum büyük, benim  gönlüm buruk, benim ellerim titrek, benim saçlarım annesiz.

Senin yüzünde dün doğmuş, süt kokulu bir çocuk. O çocuk istemem ağlasın.

Vaziyetim benim eserim.

Kara göründü mü görünecek mi diye dört gözle ufka bakan bir tayfa değil artık kalbim, karaya çoktan vurmuş bir balina. Kimseler onu bulmasın diye... Yaşamak buysa. 

Neyse... Çakmağın var mı? Önce sigara mı sorulur, yapma. Ateş varsa kül edecek bir şey muhakkak bulunur. 

Dur, gülme. 

Sen gülünce...

(...)


bak, bu şarkı da senin için. (tıkla)

6 Şubat 2021 Cumartesi

yumurta

bir şarkı çalıyor. 

markete diye çıktım. son zamanlarda bütün eylemlerimin temelindeki tek bahane bu. sığındığım tek bahane bu. kendi kendimi biraz soluklanmaya ikna edemiyorum ancak markete diye çıkıp yolu değiştirip kandırıyorum. 

bak, ben en çok bu havalara kırgınım. sanki aramızda koca yollar, koca şehirler, hastalıklar, yıkımlar ve isyanlar yokmuş gibi. devletler, dinler ve geri kalan her şey. sebebi sadece bu soğuk, kırık, kırgın havalarmış gibi.

bak, yemin ederim ki sana değil bu. işte bu kırgınlık ve kızgınlık. birini sevmedi diye suçlayamazsın belki ama sevdi diye suçlayan sendin. özür dilerim. şu sıralar çok fütursuz bir kadın oldum.

bir kedi dolanıyor dizlerimin dibinde. yüz vermiyorum. bütün kedilere kırgınım. aşağı sokaktaki kasaba da kırgınım, kedileri hep o yoldan çıkarıyor, sonra ben penceremin altında bir kedi boşluğuna düşüyorum.

babaannem aradı, gelirken yumurta al dedi. yumurta almam gerekiyormuş, yolu biraz daha uzatmam gerekecek. yolda gördüğüm kedilere yüz vermiyorum çünkü bilmelisin ki, şu sıralar çok kırgınım. hayır, hayır. sana değil.

kasaba, kedilere, babaanneme, devlete, lezbiyen mezbiyenlere. ama yemin ederim sana değil.

belki işte,

dünyadaki tüm yumurtalara. 

işte senin için bir şarkı. yumurta almaya giderken dinledim. (tıkla)

3 Şubat 2021 Çarşamba

Öyleli şeyler.

Biriniz de çıkıp demiyor ki, gel masal okuyalım çocukluğuna, elma şekerleri alalım. Köklü bir ağrının kum fırtınasında, henüz sen saçlarını kestirmeden örelim.

Gel sana şiir okuyayım. Edip ile olan yalnızlığına, bir Turgut umudu iliştireyim.

Ciğerlerine hava yerine, yaşamak ağrısı doldurmaktan sesin çıkmıyor artık. Hem sırtın ağrıyordur, sancılı gecelerden kalma uykun vardır. 

Biraz uzan, biraz yum gözlerini, biraz bana bırak; hangi sayfayı istersen aç, ben okurum. Sen şu sıktığın dişlerini bir boşa al, çeneni gevşet dişlerin dökülecek.

Gel, uzan; ben sana Erbaş okurum. Dudakların çatlamış, titreyip duruyorsun soğuk kışlara gebe gibi. Gözlerin dalıyor, baktığın yönde olmaya yetişiyorum.

Gel, yüksek tepelere çadır kuralım seninle. Göçebeliğe geçelim, yerleşik hayat zakkum tadı veriyor insana. 

Şu beline kırlent al, kılıfını ben ördüm. Sana kuș topladım şu ağaçtan, sana tütsüler getirdim. Çikolata kokuyor biri, biri sevdiğin vanilya. Kırmızı elmalar yiyelim seninle, hassas diş etlerine rağmen. 

Nereye gideceğini bilen uçurtmalar uçuralım. Ayakkabılarını çıkar, ayağımız acımayacak. Bu yol dikensiz, bu yola kimse tükürmedi, bu yolda sadece kediler yürüdü.

Biriniz de çıkıp demiyor ki...


sessiz.